Geceye bir şiir düştü...
Masalların perisi çoktan terk etmiş buraları, geri gelmez artık
Uzaklarda şimdi
Rüzgar güzel olan ne varsa almış götürmüş acımasızca
Bastırılmış her şey
Ağlayan bir keman sesi geceye düşer ve yalnızlık odasını ele geçirir
Durdurulamaz artık
Perdeler rüzgarda titrer, ürkek bir çocuk gibi korkudan uzaklaşamaz
Salınır durur
Yalnızlık odalarında gizlenmiş acılar vardır kimsenin görmediği
Duymadığı acılar
Kemanın telleri alır her birini hüzünlü melodilere sığdırır
Yüreklere sızdırır
Bastırılmış hisler kabarır geceye yenik düşünce insan bir kere
Yakalanması zor
Dağılınca bir kere etrafa tekrar sığdırması imkansız olur o yalnızlık odalarına
Önüne geçemezsin
Alır başını gider her biri dört bir yana ve yine kalırsın
Yalnız başına
Bastırılmış hislerini sonunda yine toplarsın baş ucuna, yastığının bir kenarına
Dalarsın uzaklara
Diyerek son kitabımın içeriğinden bir şiir ile merhaba demek istedim sizlere.
Hayatımın günlüğünden alınan bir parçadan oluşan kitabım "Gölgedeki duygular" ismiyle artık bir gerçek oldu. Ben de normal moduma döndüm diyebilirim. İnsan yazarken dünyadan kopabiliyor. Bu aralar öyle olmuştu benim için.
Arkadaşımla telefon görüşmesi esnasında, sen evde kalmaktan zorlanmıyormusun sorusu geldi. Genelde çok yoğun geçiyordu günlerin dedi. Haklıydı çok yoğun ve dolu geçiyordu. Ev, iş, sanat dünyası derken günler akıp gidiyordu. Kitabın son aşamalarından nefes almayı bile unutacak gibi oluyordum. Şöyle bir düşündüm ve pek de zor gelmediğini söyledim. Yine bir yoğunluk ve telaş vardı sürekli aslında. Hangi yemeği yapsak, kaç öğün yesek (kilo almak korkusu sarıyor, çünkü yemek yemeyi hobi edinmişim farkına varmadan) ve kaç kilometre yürüsek. İçerde mi otursak terasta mı? Bir sürü karar vermemiz ve kafayı yormamız gereken sorular var. Hatta hangi filmi seyretsek gibi basit görünen soruyu bile yarım saatte zor cevaplıyorum. Dışarı işi azalınca içeri işleri tavan yaptı birden bire. Tercüme işleri de nasıl olduysa bir anda fırladı. Korona konulu yazılara talep var bir tarafta. Yaz, çiz, düzelt derken bazen akşamın nasıl olduğuna şaşıyorum. Ve onca düzeltme ve kontrole rağmen, yine yazı hataları çıkıyor. Sanki inat yapıyor gönderinceye kadar görünmüyor, yazıyı yolladıktan sonra gözüme takılıyor alaycı bir tavırla. Arada şiir programlarımız oluyordu, onları şimdi yapamadığımızdan dolayı sanal yoldan özlem gideriyoruz, video çekip atarak derken, günler şimdide böyle akıp gidiyor. Son altı ay içinde ikinci defa bu pazar şiir okuyacağız ve ikisi de dış mekanda gerçekleşmek zorundaydı mesafe yüzünden. Nerden çıktıysa şu korona gibi şeyler kafamda dolanıp duruyor. Halbuki nerden çıktığı da belli. İnsanın elinden bir şey gelmeyince işte anca böyle beynini yoruyor olmadık şeylerle.
Tabii ki bir yandan, geldi bizi buldu falan diyorum. Eskiden annemiz, babamız yasak koyuyordu her şeye. Dışarı çıkmak yasak, alışverişe gitmek yasak, para harcamak yasak, insanlarla konuşmak yasak derken... Yasak üstüne yasaklar vardı. Bir korona eksikti diyorum. O da geldi bizi buldu. Bizim nesil pek de şanssızdı diyesim geliyor neredeyse. Ama konuyu Küçük Emrah'ın filmine bağlamayım ben yinede. Talih kuşu gelip konmasada da başımıza, yine de iyi sayılır hayatımız. Şimdilik bir pürüz çıktı ama onu da zaman ütüleyecek. Ütülerken bazı yerleri yakacak, bazı yerler kırışacak ama yapacak bir şey yok. Elimizde şimdilik malzeme bu. Hem para harcamak bir tuşa bakıyor bu zamanda. Tabi harcayacak para bulursan, o da ayrı bir hikaye. Öncelik bankayla ortak olduğun evin taksiti, ardından yine bankayla ortak arabanın aylık taksidi, elektrik, gaz, su, telefon ve diğer masraflardan sonra evin ihtiyaçları için para kaldığında öpüp tepemize koyacağız da artık para da yok elimizde, sadece hesap numarasında görünen bir rakam. Yakında tüm nakit parayı da kaldıracaklar gibi korona yüzünden. Para elinin kiri dedikleri sonunda doğrulandı mı ne bilmiyorum. Neyse para konusu geriyor insanı, piyango da çıkmayacağına göre (şanş oyunları hiç oynamadım, denesem mi ki) parayı geçelim ve biz dönelim eski yasaklarla buğünkü durumu karşılaştırmaya. İnsanlarla konuşmak dersek, eskiden yasaktı evet ama şimdi çok çok farklı. Hatta hiç tanımadığın da ahpap oluveriyor sanal yoluyla Facebook dünyasında. Çok da şikayet edecek bir şey yok işin aslına bakılırsa. Yağmur da hazır yağmıyor kaç aydır. Arada bir atıştırsada sıcaklar kazanıyor sonunda. Sanki sene ortasında tatil kazanmış gibi oluyor insan bir an. Bir an, sonra geçiyor. Zaten tatil dönemiydi, bütün tatiller suya düştü (gözü kara olup gidenler harici) dönüşler ise karantinalı, cezalı, kontrollüydü.
Yine de keyfimize diyecek yok aslında...
Bir de haberlerde iki de bir ölü sayısı, vaka sayısı, çoğalan virüs, yayılan virüs gibi şeylerle kafamızı yormasalar bir an her şeyi unutup hayatın normali buymuş gibi alışacağız. Maskesiz yürüyenleri görünce eskiden maskelileri gördüğümüzde verdiğimiz tepkiyle karşılarken insanların çok da kolay yeni durumlara alıştığını görüyoruz.
Yorum Yazın
Facebook Yorum