Akşehir'in beyleri Hoca'yı yemeğe davet etmişler. Hoca nereden bilsin; davete, günlük kıyafetiyle katılmış. Katılmış ama ne hoş geldin, ne sefa getirdin diyen var. Herkes, allı pullu kıyafetlilere el pençe duruyormuş. Hoca, bir koşu evine giderek, sandıktaki işlemeli kürkünü giyip yemeğe geri dönmüş. Az evvel hoş geldin bile demeyenler, önünde yerlere kadar eğilmişler. Hoca'yı, yere göğe sığdıramayıp başköşeye oturtmuşlar. Kuzunun en hasını önüne koymuşlar. Herkes Hoca'nın yemeğe başlamasını bekliyormuş. Hoca, bir taraftan kürkünün kolunu sofrada sallamaya, bir taraftan da "Ye kürküm ye, ye kürküm ye!" demeye başlamış. İlahi Hoca, demişler, kürkün yemek yediğini kim görmüş? Hoca taşı gediğine koymakta gecikmemiş: Kürksüz adamdan sayılmadık… İtibarı o gördü, yemeği de o yesin.
Günlerden bir gün, Profesör emekli olmuş evine çekilmiş, bir gün talebeleri kendi aralarında kararlaştırırlar ve hocalarını evinde ziyaret ederler… Hoca Çocuklar biraz bekleyin size kahve getireyim der, ve mutfağa gider biraz sonra bir elinde sıcak su dolu çaydanlık diğer elinde bir tepsi ve tepsinin içinde kimi kristal, kimi plastik çeşitli bardaklar, Her biri Doktor, Avukat, Mühendis, olmuş, eski öğrencileri şaşırırlar, şaşkınlıkla hocalarını izlemektedirler, hoca durumu fark eder, ve Buyurun çocuklar, bardaklarınızı siz seçin, kendiniz kahveyi doldurun der, Öğrencileri Kristal bardaklardan başlayarak seçerler, geriye, eski ve plastik adi bardaklar kalır… işte o zaman hoca öğrencilerine döner ve unutmayacakları bir ders verir, -Çocuklar der, ben size bur şekilde ikram yapınca sizleri tahmin edebiliyorum, aklınızdan bu hocada bunamış dediniz değilmi de, hayır çocuklar ben bunamadım, bakın kalan bardaklara hepsi en adileri, yani sizler en kalitelilerini seçtiniz, iyi güzelde unuttuğunuz bir şey vardı… Mesela o bardaklara doldurup içtiğiniz kahve… İşte o kahve şu çaydanlığın içindeydi, hepiniz aynı kahveyi koydunuz ve içtiniz… Öğrencileri şaşırmıştır, hocayı dikkatlice dinler, -İşte der hoca hepimiz bu bardakların kaliteli olması için çalışırda, çalışırız ama unuttuğumuz bir şey var ki, o da içtiğimiz kahve, gördünüz ya kahve aynı kahve… Yani demem şu ki, bardakları boş verin, ister kristal olsun, isten plastik, sen içindeki kahveye bak, ondan tadı almaya çalış… Durdum ve düşündüm, arkadaşım çok haklıydı, hepimiz o kristal bardakların peşinden koşuyorduk, ama hiçbirimizin aklına kahvenin aynı kahve olduğu gelmiyordu. Yaşadığımız bu dünya da sizler de pek çok kişi tanırsınız; makam kürkünü çıkardıktan sonra kimsenin önünden geçerken selam vermediği, yüzüne bakmadığı. Kürk makama oturmayı sağlar ama o koltuktan kalktığında seni uğurlayacak birilerinin olması, kişinin bıraktığın ahlaki ize ve değere bağlıdır.
Hoca’nın bizi verdiği dersi anladık mı? İlk izlenim önemlidir, evet. Ama asıl önemli olan, son izlenimdir. Gönüllerde baki kalan izdir.
Yunus’un da yıllar önce söylediği gibi…“Gezdim Halep ile Şam’ı, eyledim ilmi talep, Meğer ilim bir hiç imiş, illa edep illa edep.”
Son söz olarak; Şair diyor ki,“İnsanda yoksa edep, Neylesin medrese mektep, Okuyup âlim olsa da, Yine eşek yine eşek” .
Kalın sağlıcakla
Sait ÖZDEMİR





















Yorum Yazın
Facebook Yorum