Sessizlik sarmalı teorisi, bir bireyin kamuoyunun dağılımına ilişkin algısının , kendi fikirlerini ifade etme isteğini etkilediğini belirten bir siyaset bilimi ve kitle iletişim teorisidir.
Elisabeth Noelle-Neumann’ın Sessizlik Sarmalı kuramında, bireylerin çoğunluğun ne düşündüğünü kestiremediklerinde sessizleştiğini söyler. Çünkü insanlar içgüdüsel olarak yalnız kalma ve dışlanma korkusu taşırlar. Çoğunluğa uyum gösterme eğilimindeyiz. Çünkü saygı görmek, bütünün parçası olmak isteriz ve dışlanmaktan çekiniriz.
Sosyal medyada sıkça görülen “linç kültürü” bu sarmalı hızlandırır. Bir kişi farklı bir yorum yaptığında yoğun tepkiyle karşılaşır, diğerleri “ben de başıma iş almayayım” diyerek geri çekilir. Dolayısıyla düşünceleri, tercihleri ve beklentilerinin sosyal çevreleri tarafından desteklenmeyeceğine inananlar suskunlaşırken desteklendiğine inananlar daha çok konuşurlar. Ve çoğunluk aynı görüşteymiş algısı doğar. Hızla gelişen bazı kitle iletişim araçları, gerçeğin değil arzu edilen görüşün toplumda yayılması ve kabul görmesi amacıyla kullanılabiliyor.
İşini, statüsünü kaybetme gibi endişeler, suskunluk sarmalını büyüterek güçlendirir. Böylece toplum tek sesliymiş gibi görünür. Oysa buzdağının altında görünmez bir, çok seslilik vardır. Bugün dünyanın her yerinde, “çoğunluğun sesi” dışında kalan fikirler, toplumsal baskı nedeniyle çoğu zaman geri planda kalmaktadır.
Annesi ve babasının bir konuda aynı görüşte olduğunu gören çocuk, farklı düşünse de genellikle onlara uyma eğilimine girer, fikrini dile getirmez ve susar. Yeni bir uygulama için çoğunluğun aynı görüşte olduğunu gören çalışan da iş yerine uymaya çalışır, orijinal olabilecek görüşünü dile getirmekten çekinebilir. Arkadaş sohbetinde konuşulan konuda yalnız kalan kişi, gerçek düşüncesini dile getirmez ve susar. Benzer şekilde sosyal medyada ağırlık kazanan ya da kazanmış gibi görünen toplumsal bir konuda aykırı bir görüş dile getirme eğilimi de azdır.Bu davranışın kökeninde iki temel gerçek vardır:
Birincisi insan doğuştan çoğunluğa uyma eğilimindedir.
İkincisi alıştığımız hayat dengesinin bozulacağı korkusuyla azınlık olmak yani sürüden ayrılmak istemeyiz.
Böylece sosyal çevreden dışlanma ve yalnız kalma endişesiyle birey, doğru olduğuna inandığı düşüncesini ve tercihini dile getirmekten çekinir ve susar. Son zamanlarda hızla gelişen kitle iletişim araçları, toplumda belirli kanaatlerin şekillenmesi amacıyla bu durumu çok iyi kullanabiliyor. Hatta bir konuda aslında çoğunluk olanların susması, azınlık olanların giderek konuşması bile sağlanabiliyor.
Şimdi düşünme ve fikrinizi söyleme zamanı.
Kalın sağlıcakla
Sait ÖZDEMİR
Uzman Psikolojik Danışman
Yorum Yazın
Facebook Yorum