Anlatmak mı kolay, susmak mı? İnsan nereye kadar susmalı? Veya nereye kadar, ne kadar anlatmalı? Konuşunca neden rahatsız olur insanlar? Teraziye koyup hep mi tartmalı kelimeleri? Sustukça daha zorlaşır dedikleri doğru belki de? Ya zamanında konuş, ya da ebediyen sus derler ya, hep aklıma takılmıştır bu söylem. Gerçekleri söyleyenleri yeri gelince neden sevmezler?
İnsan hayatı sadece güzel şeylerden ibaret değil. Bazen öyle kötü şeyler yaşanır ve bir türlü dile getiremeyiz. Bir gün gücünü toplarsın ve anlatırsın. Ama bir bakmışsın ki anlattığında anlayanlar çıkmaz karşına. Herkes kendi hayatıyla kıyaslar. Bunu niye böyle yapmadın, şöyle demedin veya neden dedin gibi bir sürü soru çıkar karşısına. Boyun eğmek diye bir deyim vardır yerleşmiş kültürel hayatlarımızda. Boyun eğersin seni yetiştirenlere. Boyun eğersin evini geçindiren kocana. Boyun eğersin kaderine. Tersini yaptığın zaman kimine göre nankör olursun, kimine göre bencil. Bir tek sen misin bunları yaşayan olur. Bir tek sen misin iyi bilen. Kol kırılır yen içinde kalırlarla büyütülen bir toplumda iyi gitmeyen şeyleri dile getirmeyi sevmezler. Cennet ana ve babanın ayağı altında diye bilinen yerde ana ve baba yanlış da olsa bu söylenmez. Aile sırları diye bir şey vardır. Kirli çamaşırlar dışarı serilmez. Kocan döver de sever de misali. Kimin kocası aldatmadı ki derler şikayet eden kadına. Normalleştikçe anormal olanlar, doğru olmayanları dile getirme hakkını da yitirirsin. İçine ata ata yıllarını doldurursun. Bir gün dayanamaz hale gelince kırkından sonra kudurdu derler adına. Biz bunu bu hale getirdik diyen olmaz. Eğitim hakkı yıllarca erkek çocuklarına öncelikli verildi. Geç saatlerde dışarı çıkma hakkı yine öyle. Oğlum açık açık sevgili edinebilir ve övünürüm diyenler sıra kızına gelince ayıp tır günahtır der. Sevgiyi aşkı saklı gizli yaşamak zorunda kalır hala günümüzde bir çok genç kızımız. Kız arkadaş ını eve rahatlıkla getirebilen abisini görür, ama kendisi erkek arkadaşı olunca saklamak zorunda kalır. Yoksa ya abisi ya babası onu keser gibi sözlerle büyümüştür bir çok yerde. Oğlunda bir kızla geziyor, kızın da birisiyle çıkabilir deyince, bize ters derler adına. Eşitsizliği dile getirince yine kimsenin hoşuna gitmez yani. Aynı mı derler. O erkektir sözleri havada uçar. Kadınlarda hep saklı yapmayı öğrenir küçük yaştan beri. Kimse görmezse duymazsa iyi sanki. Açık yüreklilikle duygularını bile anlatamayan hep saklamak zorunda kalan insanlar, çocuklarına da aynı şeyleri aşılayan insanlar açık açık anlatanlardan ve yaşayanlardan hoşlanmazlar. Kötü örnek olur onların adı hep. Sorunları dile getirenleri sevmezler. Laf olur dedi kodu olur'ların ardına gizlenmek daha kolay gelir. Yeter ki kimse duymasın. Sanki kimse duymazsa yaşanmamıştır. Cesaret edip de anlatan olursa tepki verirse toplumun ahlakını bozdu olur adı. Kimse elini yüreğine koyup aynanın karşısına geçip işte biz buyuz veya biz herşeyi bu hale getirdik diyemez. Doğrusu bu da değilse, doğru olanı yapmak için ne yapmalı demezler. Dile gelenleri, getirenleri dinleyenler genelde ilk olarak şaşkınlık içinde dinlerler. Ne cesaret, ne cüret, hayret böyle şeyler varmıydı derler. Daha sonra yavaş yavaş dökülür benzer hikayeler. Herkesin hayatında çevresinde vardır, yaşanmıştır. Ama çoğu hiç söylenmemiştir. Yaşayanlar gibi yaşadıkları da gün yüzü görmemiştir. Öyle çok hikayelere tanıklık ettim ki artık pes doğrusu dediğim şeyler de azaldı zamanla. Birisi bir şeyler anlatınca, veya halk tabiriyle bazı şeyler ortaya döküldüğünde diyelim, hemen diziler suçlanır. Televizyonda görmüştür olur adı. Televizyonda ahlaksızlık diz boyu derler. Halbuki hayatlar çoktan kaymış. İnsanlar açık yürekliliği geride bıraktıkça karanlıklaşmış dünyaları. Karanlık ortamlarda gizlilik hissini arttırmış. Gizlilik hissi de ayrı bir güç vermiş sanki. Yanlışları da örter sanmışlar herhalde. Parmaklar her şeyi açık seçik söyleyip yaşayanlara doğru uzandıkça gerisi doğru yoldayım mı sanmış kendini? Ama gizli olup bitenleri neden görmezden geldiklerini de anlamıyorum değil. Böylece yok saymak daha kolay kanımca. Halbuki sadece kendini kandırmaca aslında. Bu devirde ut, haya, ar, utanma kalmadı derler işlerine gelmeyince. Demezler ki bir yerde yanlış var onu arayalım ve düzeltelim. Evet farklı bir çağda yaşıyoruz. Bu çağda iletişim daha kolay oldu. İnsanlar birbirinden cesaret alıyor haliyle. Bakıyor ve görüyor gizlemeyenin de başına taş yağmıyor. Gençler de öğrendiği bilgiyle ebeveynlerin karşısında durabiliyor. Ebeveynler daha gençleri anlayışla karşılama noktasına gelemedi bu kesin. Sadece kendi yetiştiği çağı doğru gören aile, hızlı adımlarla ilerleyen gençliğe belki de hazır değil. Ama gençlerin de kendi yolunu bulmaya hakkı olmalı. Onların yolu iletişim çağında sırları aralamaktan geçiyorsa, belki de gerçekten bazı gerçeklerin söylenmesi dile gelmesi gerekiyordur artık. Ne kadar ağır da olsa göz yumamayız buna.
Nerkiz Şahin
Yorum Yazın
Facebook Yorum