Türkiye’de tatil yapmak için gittiğim Antalya'nın civar köylerinde küçük bir köyde otele yerleşmiştim. Akşamüstü dolaşmaya çıktım ve bir gözlemeci teyzenin tezgâhına vardım. Ortalık sessiz ve sakindi. Son birkaç bezesi kalmıştı sofrasında. Bir gözleme de ben istedim kendisinden. Yorgun gözleriyle dalgın dalgın baktı bana doğru. Neli olsun gözlemen diye sordu ve peynirli istedim ben de. Ne güzel yerlerde oturuyorsunuz böyle teyzeciğim dedim. Cennet gibi burası dedim.
Cennetin kapısından döndüm ben dedi bana. Girmek istemedim dedi kısık bir sesle. Üç beş soru sonrasında başladı anlatmaya.
“Hep cennete gideceksin diye büyüttüler bizi. Yaradan böyle yarattı seni dediler. Eksik yarattı dediler. Ruhundan üfledi, kaderini yazdı ve Dünya'ya saldı dediler. Oyuncak gibi bir erkeğin eline verdiler. İtaat istediler hep, etmezsen cehennemle korkuttular. Çizilmiş bir yol için Dünya'ya atılmış olmak ne kadar zor. Senden hariç herkes yolu biliyor. Senden hariç herkes o yoldan gitmeni istiyor. Senden hariç herkes hâlinden memnun. Cehennem sanki hep bir adım ardımdan kovaladı beni yıllar yılı. Bazen de ağzını açmış karşımda beni yutacak gibi bekliyordu. Hep korkutularak bastırdılar beni. Duygularımı gizledim çocukluktan bu yana. Hoş, hiç çocuk olamadım da aslında. Ama çocukluğumdan bahsediyorum bak. Nasıl bir çocuksa! Eksik etek, saçı uzun, aklı kısa, Dünya'ya oğlan doğurmak için gelmiş. Annemin eli hep hazırdı. Dayak üstüne dayak yemekten artık derim bile acımıyordu. Nasırlaşmıştım sanki baştan ayağa. İnsanın ruhu yara aldı mı bir kere, bedeni aldığı darbeyi, acıları daha hafif sanıyormuş.
Annem evin gardiyanıydı benim gözümde. Bekçilik için Dünya'ya gelmişti sanki. Namus bekçisi . Kızı yoldan çıkmaması için yaratılan bir yaratık.
Kızını dövmeyenin dizini döveceğine öyle bir inanmıştı ki üç öğün dayak atmaktan çekinmezdi. Ardından da oturup cennet annenin ayağının altında derdi. İtaat etmenin zorla dayatıldığı bir dünyam vardı benim. Okula yollamadılar beni. Abim ve benim küçük erkek kardeşim gittiler okula. “Seni okutmak için para mı var?” derdi hep annem. “Zaten ele gideceksin, bize ne faydan olur?” derdi. Yarın elin adamı sürecek sefasını biz de ceremesini çekiyoruz diye diye büyüttü beni.
Zorla kocaya verildim bir gün. Başka sevdiğim de yoktu. Nasıl olabilirdi ki? Yalnız kapı yüzü görmemiştim. Bir tek bildiğim vardı o da koca evinin anne evinden daha da zor olduğu. Bizim buralarda hayat hep böyleydi kızlar için.
Öyle de oldu.
Bir gün uykuya daldım ve rüya görmeye başladım. Rüyamda cehennem denen yerin kapısında buldum kendimi. Kapısında birisi duruyordu. Yüzünü şu an hatırlamıyorum. Yüzü var mıydı tam olarak bilemiyorum. Rüya bu tabii, istediği gibi görünebilir de görünmeyebilir de.
Merak etme dedi bana, seni buraya almayacağım dedi. Niye diye sorduğumda, seni cennette alacağız dedi. Orada ne var diye sordum. Bana anlatmaya başladı. İsteğe göre ye iç falan filan.
Cehenem dedikleri yer zaten günlük hayatımın aynısıydı sanki.
Oraya zaten almıyorlardı beni. Cennete de ben girmek istemiyordum. Rüyamda kapısından geri döndüğümü hatırlıyorum. Yeryüzünde gün görmeden yaşamak amacı olamaz Dünya'ya gelmenin. Yaradan kendi nefesinden üflediği ruhu ve kendi istediği gibi yarattığı kulunu niye eziyet ederek cezalandırsın ki? Babam ve annem kendi çıkarları için başlık parasına sattılar beni. Seni yedirip büyüttük dediler. Attıkları dayakları da üstüne kâr saydılar. Kız yetiştirmek kolay mı, eşek yetiştirseler daha kolay olacaktı onlar için. Hep benden korktular, başımızı öne eğer diye.
Kaderimin yazısını da okuyamadım. Ne okuyabildim ne değiştirebildim. Böyle geldim, böyle gidiyorum. Ama cennetin kapısı ndan da girmedim. Orada ne annemle ne de eşimle aynı yerde olmak istemiyorum. Cennet onların olsun. Ben öyle aralarda bir yerlerde kaybolmak istiyorum.” diyerek sözünü bitirdi gözlemeci teyze.
Elimde gözleme buz gibi olmuştu ve Antalya'nın sıcağına rağmen içim donmuştu bir an. Yediğim ilk lokmalar boğazıma dizilirken yazabilir miyim anlattıklarını diye sormuştum.
“Okuyan olur mu?” diye sordu. “Evet,” dedim.
“O zaman yaz.” dedi.
Yazmadan edemedim. Hikayesi öyle derinden yaraladı ki.. Anlatması bile zor. Bir annenin babanın görevi sadece bu olamaz, olmamalı diye düşünmeden edemiyor insan. Bu zamanda böyle hikayeler var mı demeden edemiyor insan. Ama ne yazık ki benzer hikayeler yine var. Bu kadından daha genç olan kadınlar da aynı kaderin kurbanı. Doğduğun çoğrafyaya göre mi yazılıyor kader demeden de edemiyor...
Nerkiz Şahin
Yorum Yazın
Facebook Yorum