Evet Dünya da savaş var, ama Dünyaya kadar uzanmadan bile ev atlamıyor ki bir sorun yaşanıyor. Kadın kadına tartışmalar, çocukların mahalle kavgası, karı koca arasında olan uyuşmazlık. Ekledikçe ekleyebiliriz. Kayınvalide gelin sorunları mı desek, dünürlerin savaşı mı desek. Baba oğlan arasındaki sorunlar mı desek veya kızıyla mı diyelim. Öğretmenle öğrencisi, doktoruyla hastası, şoför ve yolcular da ayrı bir hikaye. Satıcısıyla alıcısı...
Say say bitmiyor. Hal böyleyken dünyada barış istemekte baya saçma geliyor insana. Kendi içimizde bile anlaşamazken dünya üzerinde siyaset yapanların anlaşmasını beklemek de garip. Üç erkek kahvehanede okey başında birbirine dayak atar, üç beş kadın birbirine karşı savunma olarak ağıza alınmayan küfürler savurur.
Neymiş efendim o bunu demiş şu şunu demiş ve sonuç onun istediği gibi olmamış.
Belçikalıkarın bir lafı vardır 'A dediysen B demek zorunda kalırsın' diye. Anlamı ise açıklığıyla ortada. Bir şey dediysen veya bir şey yaptıysan arkası mutlaka gelir. İşin aslı kimsenin tavuğuna kış demeyeceksin, yoksa tavuğun sahibiyle başın derde girer. Türkçe de de bir çok deyim var böylesi durumlara ışık tutan. Ama ne yazık ki hala insanlar ders çıkarmıyorlar geçmişteki yaşanmışlıklardan.
Ders çıkarmadıklarıyla kalmıyor bir de etrafta herkesi suçlu görmeye, göstermeye başlıyorlar. Halbuki tercihleri yapan kişiler tercihlerinin sonucuna katlanmak zorundalar. Başkalarını da zorla kendi doğrularına inandırmaya çalışıp, inandıramayınca düşman kesilmek hep ilginç gelmiştir bana. Bayat söylemlerle sağa sola saldırmakla ne yazık ki durumu sadece kendileri için daha da kötüye götürdüklerinin de farkında değiller mi diye de insan kendine soruyor.
Provokasyona gelenler de oluyor tabii ki her defa. Ortalık iyice Arap saçına dönüyor ve işin sonunda asıl mesele neydi kimse hatırlamıyor. Sadece akıllarda ortaya çuvalla dökülen çirkin kelimeler kalıyor.
Beklentiler ne kadar yüksek olursa o kadar çok hayal kırıklıkları yaşanıyor. Hayaller ne kadar çok kırılırsa o kadar çok saldırganlaşıyor insanlar ve en kötüsü de ne yazık ki unutuyorlar, unutuyorlar ki her iki tarafın da kendine göre hayalleri var, beklentileri var. Her iki taraf da kendini haklı görüyor, her iki taraf ayrı pencerelerden bakıyorlar olaya.
Baksınlar bakmasına, haklarını arasınlar aramasına, savunsunlar kendi fikirlerini. Bunda yanlış yok tabii ki. Ben de, biz de, hepimiz savunuyoruz kendi fikirlerimizi. Ama ne şekilde yapıldığı çok önemli bu savunmanın. Başkalarını karalamakla yapılan her savunma etkisini kaybediyor. Çirkin kelimelerle altı çizilen savunmaların hiç bir yararı olmuyor. Ne kişinin kendine faydası oluyor ne de etrafa. Sadece işleri daha da çıkılmaza sokuyor.
İletişim kurmayı toplum olarak öğrenmedikçe daha çok mahalle kavgalarına benzer olaylara şahid oluruz gibi geliyor. Savunmayı birbirini suçlamak zannetmekten vaz geçmedikçe insanlar, daha çok savaşlar yaşanır hem evde, hem sokakta, hem evrende. Tarafların hepsi parmağı kendine doğru çevirmeyi denemeli ve zor da olsa aynanın karşısına geçip ben de hiç mi hata yok diye bakmalı bir kez olsun. 'Hancı yolcuya kendi kişiliğiyle bakarmış' diye de bir deyim var. Hırsız, karşısında her kim varsa, hırsızdır diye bakması çok doğalsa, haydut olan da herkesi haydut sanıyorsa...
Gerisini sıralamaya gerek bile yok fikrimce.
Nerkiz
Yorum Yazın
Facebook Yorum