Kısaltılmış sevmiyorum. Ama telefonun sesli mesaj uygulaması en favorim son zamanlarda itiraf edeyim. Her yerde anında harf aramadan minnak tuşların arasında, istediğini sözlü söyleyip cevabı bekliyorsun. Herşeyi hızlı tüketen bir zamandayız ve bu mesajlar da öyle biraz. Kalıcı değil artık mektuplar gibi. Her şey çok hızlı gelişiyor, hızlı değişiyor ve hızlı yaşıyor insanlar hal böyle olunca. Telefon bozulunca veya yazıları bir tuşla silince her şey uçup gidiyor. Tatiller bile öyle, dolu dolu geçiyor şimdilerde. Bir yere gidip uzun süre aynı yerde kalan çok az insan var, yöreye göre insanı dilinden seçmekte zorlaştı. Eskiden beş yılda bir tatile gidilirdi çoğu ailelerde. Şimdilerde tatil içinde tatiller yaşanıyor. Herkes her yerde.
Her çıkan yeni model telefon alıcı buluyor. Her yere yetişemeyincede ekranlarda yaşıyoruz gibi olduk toplum olarak. Unuttuk geçmişi ve sadece geleceğe odaklıyız sanki. Yanlış değil tabii ki geleceğe odaklı olmak. Ama geçmişi unutup, geleceği yakalayamayıp, içinde bulunduğumuz zamanı kaçırmamak gerek.
Bizler, yani benim emsallerim geçmişteki zor şartları gördü yaşadı, şimdiki zamanı görmek ve getirdiği yeniliklere alışmakta zor olmadı bizlere. Kıyaslama gibi lüksümüz var aynı zamanda geçmişi ve bugünü. Çok büyük bir değişime şahit olduk yıllar içinde. Sokakta oynayan çocuklardan, bilgisayar başından kalkmayan çocukların ebeveyninlerine döndük. Yeri geldi çocuklarımız bizden bilgili oldular. Onlar bilhassa teknolojide çok öndeler bize bakarak. Dünya gün geçtikçe küçülüyor ve renkleniyor bir taraftan. Bir çok kültürden insan bir arada yaşıyor. Geçmişte bizim oturduğumuz sokakta sadece bizim ailemiz vardı yabancı kökenli olan. Daha sonra Faslı bir aile ile iki yabancı aile olduk sokakta. Belçikalılar o yıllarda çok sönük renkler giyerdi. Bizim mahallede öyleydi. Bizim ailede ise basma fistan vardı mesela. Rengarenk kadife kıyafetlerimiz vardı bayramlarda. Kocaman kocaman gülleri olan perdelerimiz vardı bizim pencerelerimizde. Belçikalı komşuların perdeleri daha farklı desenliydi. Kıyafetleri öyle kadife değildi, çiçekli elbise nadir görülürdü onların üzerinde. Hatta bir tane komşumuz, vardı hep önlük giyerdi kıyafetinin üzerine. Gerçi bir tane dedim de sokakta belki yarıdan fazlası önlük giyerdi kıyafetinin üzerine ve sadece bir yere giderken çıkarırlardı. Belçikalı komşuların evlerinde yeşil, hardal sarısı ve ahşap kolları olan ve çiçekli desenli yastıkları olan sabit modellerden oluşan koltuklar vardı. Çiçekli desen vardı ama renkler aynı ton üzerindeydi ve çarpıcı değildi. Duvarlar ise duvar kağıdı ile kaplıydı ve genel olarak yine sarılı tonlar vardı ve minik veya kocaman desenleri vardı üzerinde. Şimdi çok yaşlı insanların evine gittiğim zaman aynı duvar kağıdı ve mobilyaları görüyorum ve içerde kasvetli bir hava var gibi geliyor bana sırf ağır desenler ve kullanılan tonlardan dolayı. Geçmişte insanlar sanırsam daha az bu konulara takılıyordu. Uzun vadeli kullanışlı olması daha önemliydi.
Yıllar geçtikçe sokakta yerli halk kalmadı diyecek kadar azaldılar. Bir çok kültürden insan bir arada yaşamaya başlayınca insanlar birbirinden de bir şeyler öğrenmeye başladı. Her kültür bir şeyler kattı hayatımıza.
Önlükler kayboldu, giyilen renkler değişti, moda daha takip edilir oldu insanlar tarafından. Tüketim toplumu gelişti göz göre. Bilmediğimiz tanımadığımız bir sürü sebze ve meyve türleri türedi. Belki hep varlardı onlar ama biz bilmiyorduk. Mevsimi ne hangi meyvenin veya sebzenin unuttuk. Artık her mevsimde her şeye ulaşılır oldu.
Bir gün bir belgesel izlemiştim ve küçük çocukların çoğunun sütün nehir gibi yerden geldiğini sanmaları, hamburgerin ağaçtan koparıldığını sanmaları o an komik gelsede aslında ne kadar üzücü olduğunu sergiliyordu. İnsanlar kendi yoğurdunu yapmayı unutmuş, kendi ekmeğini yapmayı unutmuş ve buna benzer bir çok şeyi unutmuştu.
İnsanlara balık verirsen bir gün yer, balık tutmayı öğretirsen her gün yiyebilirler sözü hatırladığımda ve kıyaslandığımda, aslında bir çok bilginin onca bilginin arasında kaybolduğunu görmemek elde değil. GPS olmadan A noktadan B noktaya gitmek zorlaştı. Telefon numaralarını kafadan tutmak gibi bir kavram kalmadı çoğumuzda. Kolaylaştıkça bir şeyler, başka şeylerden ödün vermek durumundayız aynı zamanda. Korona döneminde mesela evlerden çalışmaya başladı bir çok insan. Bilgisayarını alıp dünyanın öbür ucundan dersini takip edebiliyorsun, toplantını kurup çalışabiliyorsun. Bunlar bizim gençliğimizde James Bond filminin frağmanıydı. Şimdi bunlar hayatın gerçeği.
Peki aile gibi, dostluklar gibi kavramlar ne oluyor insanlar birbirinden uzaklaştıkça. Uzaklaştırıldıklarında teknoloji ile?
Sciencefiction dediğimiz filmlerin içine doğru mu çekiliyor hayatlar?
Aklımda deli deli sorular var bazen.
Yorum Yazın
Facebook Yorum