Merhaba
Yeni bir güne merhaba diyelim. Yeni çalışmamız yolda ve yeni işlerimize de merhaba diyoruz böylece. Son zamanlarda bütün günler benim için hazırladığımız tiyatral oyunun ışığında geçiyor. Konu yine kadınlar evet. Çok fazla yazıldı çizildi bu konular diyenler olacak evet. Biliyorum. Ama hala dile getirmeye ihtiyacımız var çünkü hala günümüzde ezilen kadınlar var.
Hal böyle olunca 'Şans oyunu' (kansenspel) isimli oyunumuzu hazırlamış olduk. Çok yakında 11 kasım günü Gent Şehrinde sahneleyeceğimiz oyunumuzu izlemek isteyenler saat 19.30 da yerlerini alıp oyunumuzu seyredebilirler De Centrale salonunda. Kadromuzda yer alan oyuncularımız Nazlı Pekmezci, Derya Selin Kazkondu, Ülkü Dursun, Ümmü Yılmaz ve kızı Rabia. Sahne fotoğrafcımız Esen Köse de bizi kırmayıp bu zor işi üstlendi ve peşimizden koşarak en güzel kadrajları yakalamaya çalışıyor. Böylece ilerde fotoğraf sergimiz için de malzeme çıkmış oluyor haliyle. Gent sokaklarını afişlerimizle donattığımız yetmedi bir de zarlarımızı alıp sokaklarda insanlardan şans oyununa desteğini soracağız. Artık şansımıza ne düşerse.
Oyun ile alakalı daha fazla yazmayacağım, merak edenler gelip izleyebilir.
Sadece uzun süre önce yazdığım bir şiirsel yazımı paylaşıp hepinize güzel günler dilemek istiyorum. Gününüz güzel olsun ve sağlıcakla kalın.
Ne kadar uğraşırsam uğraşayım, beni saran acı batağından çıkamıyorum.
Her şey bana saldırıyor ve beni rehin alıyor gibi görünüyor.
Gözlerimdeki ışık söndü.
Her yerim karanlık.
Kayboldum.
Bu evin odalarında her gün kayboluyorum.
Koridorlar her zamanki gibi yine hiçbir yere çıkmaz oldu. kayboldum kendi içimde.
Duygu dalgaları beni her gün yeniden ele geçiriyor.
Beni görünmeyen bir kasırganın içine sürükluyor sanki, vahşi ve gerçek dışı gibi görünse de yaşadıklarımın hepsi gerçek.
Daha da acısı, her gece uykularımda tekrarlanıyor yaşananlar.
Saçlarımdan tutuyor ve bırakmıyor beni bir türlü.
Sürüklüyor.
Suçum nedir diye sormak istiyorum.
Bağırmak!
Bağırmak istiyorum!!!
Kime kızmalıyım?
Bilmiyorum.
Kaçamadığım için belkide sadece kendime kızmalıyım.
Bir kere ölmeyi seçemediğim için kızıyorum belkide. Böylece onun elinde her gün ölüyorum.
Öldürülüyorum her yeni günde.
Kimseye anlatamıyorum. Anlatsamda anlamazlar diye diye susturuyorum kendimi.
Annem kol kırılır yen içinde kalır demişti bana. Kimin kocası dövmüyor ki demişti. Kaderine boyun ey demişti.
Gelinliğinle gittiğin yerde ancak kefeninle çıkarsın demişti.
Biçilmiş kefenimi de giyemiyorum.
Çocuklarımı, canlarımı aynı kadere terk edip gidemiyorum. Gidemiyorum...
Kocası tarafından sürekli dayak yiyen ve kaderine terk edilmiş hisseden bir kadının hikayesini dinledikten sonra yazmıştım bu şiiri.
Her aklıma geldiğinde içim sızlıyor. Bir anne evladını el alem ne der diye mutsuz, yuva denmeyecek ortamda kalmaya meçbur etmiş. Sadık evlat yer yüzünde her Allahın günü acı çekiyor. Sadık olmanın cezası bu mu demeden edemiyor insan.
Hayat dediğimiz bu olmasa gerek. Kimsenin kimseye böyle bir acı çektirmeye hakkı yok. Birlikte mutlu olamıyorsa insanlar ayrı ayrı mutlu olmayı denemeliler. Böyle bir ortamda büyüyen çocuklar ilerde sağlıklı yetişkin nasıl olunur bilmiyorlar.
Nerkiz Sahin
Yorum Yazın
Facebook Yorum