Bildiğiniz gibi genelde kadın konulu yazıyorum. Güncel sorunları ele alıyorum ve dikkatimi çeken olaylar kalemimden süzülüyor. Değişim şart diye düşünüyorum kendimce. Tabii ki bazı güzellikler kalsın hayatımızda. Ama herşeyin güzel olmadığı apaçık ortada.
Yoluma çıkanları olumlu veya olumsuz değerlendirip düşünmeden edemiyorum. Yine aklıma takılan sorular ve sorunları sizinle paylaşmak istedim köşemde. Hepimizin hayatından geçen yollar vardır. Olaylar diyebiliriz, ama yol kelimesi daha çok hoşuma gidiyor. Kader yolu, hayat yolu, yolun başı. Bir kelime her cümlede başka bir şeyler barındırır mi? Barındırıyor işte. Sırf bu yüzden yol kelimesini kullanmayı seviyorum. Bazı yollar vardır mesela, öyle kolay gibi görünse de değildir aslında. O zorlu yollara bakıp bir çözümü olmalı diye düşünmeden edemiyorum. Mesela bir erkeğe sorsan kadın olmak daha kolay der. En ağır ve tehlike içeren işler ve meslekler bizim der. Savaş çıktığında ilk onlar piyon olarak kullanılır evet. Haklılar kendi pencerelerinden baktıklarında. Maden ocaklarında metrelerce yer altında çalışan onlar. Kazma, kürek, soğuk, sıcak, yağmur demeden sokak işlerinde çalışan onlar. Yıllarca kamyonlarda şofürlük yapan onlar. Eve gelince de haliyle hazır sofra bulmak isteyenlerde onlar. Bileğinin gücüyle, zorlu süreçlerden geçip eve gelince dinlenmek ister haklı olarak.
Aynı şeyleri kadınlara sorsanız çok daha farklı cevaplar alırsınız. Çünkü kendi dünyasından ayna tutar olaya. En zor bizim hayatımız der. O dışarıdaki zorlukları aynı şekilde yaşamaya bilir, ama kolay bir dünyası yoktur. Elinden alınmış haklar vardır payına düşen. Küçük görülmeler vardır hep bulunduğu ortamlarda. Kendini ispatlama çabası zaten yer bitirir içten içe. Bir çok zaman erkeğin elinin kiri diye anılmaktan zaten korkuyla yaşar hayatı boyunca. Diğer yandan ise erkeklerin yaptığı işlerin aynısını yapabildiğini gösterme duygusuyla sürekli savaşmak zorunda kalır. Ve işin aslına bakılınca yapabilir de aynı işleri. Belki bileğinin gücü biraz daha zayıftır ama bu engel değildir yapmasına. Sonuçta hepsi eğitilmiş ve öğretilmiş şeyler.
Eline bebek yerine silah versen o da atış yapar. Hatta bir çok ülkede kadınlarda askere gidiyor. Kadın kamyon sofürü de var. Pilot var, doktor var, kasap var. Maden ocağına girseydi orda da çalışırdı. Ama kendisine yıllar yılı getirilen yasaklarla savaşmaktan anca buralara gelebildi kadın. Şu an ki bulunduğu yere gelmek bile zordu. Bu tabi her kadın için yine farklı. Kimi bulunduğu yerden zaten memnun. Zorluklar dediğimiz şeylere gögüs germek istemiyor. Ocağa yemek koymak zaten başlı başına iş diyor. Ve haksız da sayılmaz aslında. O yemek öyle kendi kendine pişen bir şey değil. Bir çok emek isteyen, hazırlık isteyen, hatta ustalık isteyen bir şey. İki lokmada yendiği gibi hazırlanmıyor kolayca.
Ama ne yazık ki kıymet görmeyen bir alan. Veya ağırlığı tanınmak istenmeyen bir alan. Günümüzde işten eve gelen kadınlar yine mutfağa koşturmak zorunda kalıyor. Çünkü mutfak onun sorumluluğu. Böyle bir bilinç yerleştirilmiş beynine. Karşı gelince de ya kendini suçlu hissediyor, ya da zaten suçlanıyor erkeği tarafından.
Anlaşılan her iki tarafın da katletmesi gereken bir uzun yol var önünde. Birbirlerinin yaptığı işlere saygı ve anlayış olmadan daha çok tenceredeki yemek için kavgalar çıkar. Gelirinin tencerede piştiğini gören adam verdiği emek sonucu ortaya çıkan ağrılarını düşünmeden edemiyor. Ve kendinin kıymeti olmadığını düşünmeye başlıyor iş saatinden sonra evde yeterince övgü görmediğinde yaptıklarına karşılık. Ben sadece bunun için mi varım diye bile düşünmeye başlayabiliyor. Hesap sormadan edemiyor ve kısıtlamalar getirmeye başlıyor gözünde yok edilen paralara. Tabii ki bu her erkek veya kadın için geçerli değil ama son zamanlarda şahit olduğum örneklerden bir kaçı hep bu yönlüydü. Düşündürüyor insanı.
Kadın ise bütün gün o aynı adamın çocuklarını büyütmeyle, evini toparlamayla, adamın kirini yıkamayla meşgul. Dediğim gibi herkes kendi penceresinden bakıyor olaylara. Bir de pişen yemeğe böyle tepki aldığında kadın, siz düşünün gerisini. Yaptığı işlerin saatini toplayıp saysanız ve ücrete dökseniz erkeğinin getirdiği maaş kadar kendisi de gelir alırdı diye düşünmesinde ne düşünsün, haksız sayılmaz yani. Böyle durumlar sonrası kadının dışarda çalışmak istemesi ve kendi gelirini istemesi zaten gayet açık ve net. Ekonomik özgürlüğün getirdiği gücü de kabul etmek gerek artık. Kadınlarda ekonomik özgürlükle gelen güce erkekler daha hazır değildi diğer yandan. Birbirlerinden esinlenen ve güç alan kadınlar hızla çoğalırken, yüz yıllarca değişmeyen rollere birden bire büyük değişiklikler gelince sarsıldılar tabi erkekler. Kuşaklar arasına bakınca yine benzer sorunlarla boğuşmakta. Eğitim gören, hakkı hukuku bilen, ayağı yere basan kadınlar çoğaldıkça ortam savaş alanına döndü. Kaybolan gücünü geri isteyen erkekler iç güdüsel davranışlar sergilemeye başladılar. Eski nesil de en büyük destekçileri olunca, kendilerini haklı görmekteler. En doğal hakkım gördüğün şey elinden gidince, kim olsa aynı tepkiyi verir. Kültürün, örfün, adetin içinden sıyrılan kadınları anlamak zaman gerektirecek. Erkeklerle beraber bir önceki nesil de bu hızlı değişime hazırlıksız yakalandı. Değişimin hızlı gelişmesi alışık olmadık durumları beraberinde getirdi ve kuşak çatışmaları eskisinden daha yoğun yaşanıyor artık bu dönemler.
Kadınlar kadınlarla bile anlaşamıyor veya kadının düşmanı kadın diye de erkekler yine burda güç bulmaya çalışıyor.
Tabular kırıldıkça yüzleşmeler ağırlaşıyor her taraf için. Ve herkesin zaten yükü ağırdı bu dünyada. Ama kaçınılmazdı değişimler. Günümüz çağında kabul etmemiz gerekiyor artık bazı gerçekleri. Gidilmesi, yürünülmesi gereken yolları kabul etmek gerekiyor. Kadın erkek eşitliğini de geçtik diyelim. Kimse kimseye eşit değil biliyoruz. Ama kimse kimseye ait değil, bunu kabul görmek zor. Farklılıklarımızla biriz zaten. Bu gerçeği kabul etsek biraz daha kolaylaşacak her şey.
Ama kolay bir yolculuk olmadığını daha önce demiştim zaten.
Gücü her alanda elinden alınan erkekler artık bir tek küfürde ispat etmeye çalışıyor kendini sanki.
Öyle bir yoğun ve yaygın şekilde kullanıyorlar küfürlü kelimeleri, insan sorgulamadan edemiyor, kendi kendilerini en azından bu yönden baskınız diye mi tatmin ediyorlar diye. Kadınların elimizden alamayacağı tek alan diye mi ağızlarından hiç düşmüyor küfür? Sadece Türklerde desem o da değil. Belçikalı toplumda daha az, bunu belirtmem gerekir, ama Amerikan filimleri bip'lense herhalde filimde dinleyecek başka söz kalmayacak. Araştırmacılara bu yönden iş çıkıyor bence. Neden cinselliği dile getirerek küfür ediyorlar erkekler? Niye kavga ederken birbirlerinin kadınını, kızını, annesini alet ediyorlar? Kelime hazineleri bu kadar mı yetersiz ki bu sözlerin ardına sığınarak baskın olmaya çalışmalar, kendi aralarında oluşan kavgalarda?
Yol daha çok uzun evet demiştim. Değişimin aslında daha eşiğindeyiz. Daha çok sular akması gerekir çeşmeden. Kadınları korumaya çalışırken genelde hep ölen, öldürülen, dövülen kadınlardan bahsediliyor. Sözlü tacizler oylesi dünyamıza yer etmiş ki. Ne değiştiren var sözlerini ne de geri yutan. Hatta kadınların bilinç altına öyle bir yerleştirmişler o küfürleri, bir çok kadının kendini ezik hisetmesi de ordan başlıyor sanki. Saygı dediğimiz en önemli konu saygısızca çiğneniyor her saniye ve artık kimsenin kılı bile kıpırdamıyor sanki. Öyle alışılmış gibi bazı şeylere, kültürün parçası olmuş sanki. Fikrimce en önce sözlerimizi tartmamız gerekir diye düşüyorum. Sözlerimizi tartmadan kullandığımızdan belki de çözemiyoruz en temel sorunları. Aynı sözlerin yerini başka yeni kelimelere vererek de çözülecek gibi değil. Söylenen ve kullanılan her kelimeyi insanlar saygı süzgecinden geçirmeden kullanmasa belki daha kolay olur yolculuklar. Yol arkadaşlarımız daha az incinir. Daha az incinince karşılıklı acıtmalar ve baskın çıkma çabalar da hafifler. Ne bileyim belki bir şeyler çözülür işte. Benim ki öylesine düşünceler işte.
Nerkiz Sahin
Yorum Yazın
Facebook Yorum