Uzak durun, ama yakında kalın
Ne kadar da insanlar birbirine benzese de farklılıkların da var olduğunu unutmamak gerekiyor. Kimimiz daha alıngan gibi görünürüz. Kimimiz daha gaddar, bazılarımız da daha yümüşak kalpli gibi. Pozitif şeyleri elde edinceye kadar negatif duruşu olanlar var mesela. Hatta istediğini elde ettiği halde negatif olmaya israrlı olanlar var. Yani her şeye pozitif bakanın gözünden öyle geliyor diyelim. Bir de daha pozitif düşünmek isteyenler var. Dünyaya, yaşama ve karşılaştığı her şeye pozitif gibi duranlar.
Hatta her seferinde negatif şeyler de olsa yine pozitif düşünmekten vaz geçmeyenler var ya, onlardan bahsediyorum. Negatif düşünerek yola devam edenler için onları anlamak çok zor haliyle. Bu bağlamda insanların birbirini anlaması yaşanan durumlara göre şekillenen bakışlarıyla haylı zorlaşıyor tabii ki. Hayata ve birbirlerine karşı duruşları da ayrılıyor böylece insanların. En çok da günümüzün sorunlarında kendini göstermekte insanların bu ayrılan duruşları. Kendisi gibi olmayanları ve düşünmeyenleri anlamadığından en kolayı seçip yargılamalar doğuyor doğal olarak. Dışarı çıkmayanlar çıkanları eleştirirken, çıkanlar kendini hapsedenleri anlamakta zorlanıyor. Alış veriş yapanlar yapmayanları anlamazken, alış veriş yapanlar olası durumda aç kalacakları düşünüp alay etmekte. Bakanlık yanlış karar aldı yasaklar devam etmeliydi diyenlerin sayısı kadar da nihayet doğru karar deyip sevinenler var. Hatta yaptırımları daha daha az bulup, fazlasını isteyenler de var gruplar içinde. Bir de yine tam tersini savunanlar. Bütün olup bitenleri görüp ama uzaktan uzaktan bakıp nereye gidecek bunun sonu deyip bekleyenler var. Kim nereye ben oraya diyen tipler de çoğunluğun olduğu yerde zaten. Çoğunluğun olduğu yer de olaylara göre, hatta hava durumuna göre bile değişmekte sanki. Geçen yağmurlu günlerde mesela yapayalnız gezdim dışarda. Güneşli günlerde gördüğüm o grupların hiç biri yoktu yürüyüşlerimde. Beni yağmurda ıslanarak yürürken görenler de büyük olasılık ya benim gibi düşünenlerdi, ya da çıkmak istemeyip ama çıkmak zorunda kalıp kendi isteğiyle çıkanlara manyak bunlar diyenlerdi.
Karşımda gelen tek tük insanlar ne düşüyordu aceba.
Belki de gerçekten benim duruşum tuhaf, olaylara bakışım da öyle. Bilmiyorum. Kendi bakışımın ve düşündüğümün yanlış olduğunu düşünmek kolay şey değil. Bu hepimiz için geçerli. Her yeni olayda kendi yapımızla karşı karşıyayız. Bizi yöneten ve yönlendiren aslında beynimiz dediğimiz ve karekter dediğimiz. Bir de duygu dozajımız önemli fikrimce. Beynimiz aldığı kadar bilgiyi yüklüyor hayatımız boyunca. Kimi için bu daha fazla bilgi, kimileri için sınırlı bir kapasite. Karekterimiz zaten doğduğumuz ay'a göre şekillenmiş. Bir de içimizdeki duygu oranını ikisiyle harmanlayınca şekil şekil kişiler çıkıyor ortaya. Bilgi kapasitesi yüksek ve duygu oranı az olan bir kişi düşünün. Bakışı negatif diyelim. Aynı tipten bir de pozitif bakışlı ekledik farz edin. İkisinin bakışı birbirinden farklı olacağı kesin. Diğer yandan bilgi oranı onların yarısı olup ve duygu oranı çok yüksek kişiyi canlandırırsak üç ayrı dünya görürüz. Pozitif veya negatif olup olmaması bile söz konusu olmadan zaten uç bir durum çıkıyor ortaya. Bu kişilerden her olaya aynı bakmasını ve değerlendirmesini istemek ne kadar doğru olur siz söyleyin diyesim var. Haliyle birilerinin davranışı bile diğerini yoracak. Daha birbiriyle hiç konuşmamış, tanışmamış ama birbiri hakkında karar verilmiştir.
Bazılarının da ruhu bile duymayacak. Yorulan kendi yorgunluğuyla kalacak. Zaten hepimiz boş durmaktan yorulmak üzereyiz bu günlerde. Kendi adıma çok da boş kaldım diyemem aslında. Ama ister istemez etrafımızda olup bitenler yoruyor. O yüzden kendi adıma uzak kalmayı seçiyorum çoğu zaman diyebilirim. Kaçış yollar arıyorum. Dışarısı sınırlı zaten oraya kaçmak mümkün olmayınca yine kendi kafamın içinde kayboluyorum. Genelde etrafımda insanlar bana pozitif bakışın var derler. Onların gözünden kendime bakamadığım için onaylamak ne kadar doğru bilmiyorum ama kendim de sanırım sorsalar hayata pozitif yaklaşıyorum diyebilirim. Ev hapsi gibi görünen şey o yüzden çok da hapsedilmiş gibi durmuyor aslında. İnsan kendini kötü hissettiği zaman çıkma yasağı olmasa bile evine hapsedebiliyor kendini. Hatta evine hapsetmese bile kendi ruhunda hapsedilmiş gibi hissedebiliyor. Şimdiki durumda kendimi hapsedilmiş gibi hissetmemem büyük olasılıkla duygulara bağlı. Geçmişte daha farklı hissettiğim zamanlarda yazdığım bir yazım geçmişti bu günlerde elime. Uzun uzun evde olunca insanın boş geçen zamanlarını doldurması gerekiyor. Benim zamanım da hep ileri zamana bıraktığım şeyleri organize etmekle ve seçmekle geçiyor bu günlerde. Kim alışverişe gitmiş, kim dışarı çıkmış. Kim hangi kuyrukta bekliyor. Kim kuralları çiğnemiş ve kim kime kızıyor gibi şeylerle kendimi boğmak istemediğim için ve haberlerde günlük ölü sayılarını okumak ve görmek istemediğim için de olabilir tabi bu içe dönük temizlik hallerim. Ama tam tamına da kaçamıyorum her şeyden. O yüzden yazmayı çok seviyorum belki de. Kaçamadığım şeyleri kaleme aldığım zaman rahatlıyorum. Çözüm bulunamayan, veya sunulan çözümün yüzde yüz herkesi memnun etmeyeceği kesin olan şeyleri görüp mudahale edememek yazdırıyor belki de.
Neyse çözemeyeceğimiz bu sorunlarla sizlerin de başını daha fazla ağrıtmadan yazımı toparlayım. Mektubuma son vermeden önce büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öperim diyesim geldi birden... Herhalde geçmişe çok daldım bu günlerde. Nerde o mektuplu günler. Hatta nerde o ellerin öpüldüğü günler. Geçmişte gözlerinden gerçekten öpenler var mıydı küçüklerin? Sadece bir deyim miydi "gözlerinden öpmek" bilmiyorum.
İnsanların birbirine bir buçuk metreden eksik yakınına gelince cezası olan bir zamanda yaşayacağımız aklımızın ucundan bile geçmemiş de olsa, gerçekler ortada. 'Uzakta durun, ama yakında kalın' yeni yaşam tarzımız olmuş gibi.
Son vermekten bahsederken yine kendimi kaptırmış gidiyorum, fark ettim ve frenliyorum işte, kızmayın uzadıkça uzadı diye. Eski bir şiir'imi de buraya bırakarak noktayı koyuyorum yazıma. Sevgiler...
Yalnızlık odası
Masalların perisi çoktan terk etmiş buraları, geri gelmez artık
Uzaklarda şimdi
Rüzgar güzel olan ne varsa almış götürmüş acımasızca
Bastırılmış her şey
Ağlayan bir keman sesi geceye düşer ve yalnızlık odasını ele geçirir
Durdurulamaz artık
Perdeler rüzgarda titrer, ürkek bir çocuk gibi korkudan uzaklaşamaz
Salınır durur
Yalnızlık odalarında gizlenmiş acılar vardır kimsenin görmediği
Duymadığı acılar
Kemanın telleri alır her birini hüzünlü melodilere sığdırır
Yüreklere sızdırır
Bastırılmış hisler kabarır geceye yenik düşünce insan bir kere
Yakalanması zor
Dağılınca bir kere etrafa tekrar sığdırması imkansız olur o yalnızlık odalarına
Önüne geçemezsin
Alır başını gider her biri dört bir yana ve yine kalırsın
Yalnız başına
Bastırılmış hislerini sonunda yine toplarsın baş ucuna, yastığının bir kenarına
Dalarsın uzaklara
Nerkiz
Yüreğinize sağlık
Yüksel Çilingir
14-05-2020 14:55